ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Gaz Kullanıldı mı?(yeni)

« Geri   

    Gazın Kullanıldığını İdda eden Yazışmalar     Kimyasal Gazın Kullanılmadığı
 

Kimyasal Gazın Kullanılmadığı

   Paylas


Yollar Çanakkale’ ye Çıkıyor…
3 Kasım 1914 de Gelibolu da cereyan eden İngiliz bombardımanının hususi bir Çanakkale Operasyonu ile alakası yoktu. Bu hareket boğaza karşı hazırlanmış bir hücum tertip planından değil istihkâmların silahlandırılmasına ait bilgileri yoklama güdüsünden ileri geliyordu.

Çanakkale Boğazına karşı yapılacak taarruz meselesi bu saldırıdan üç hafta sonra henüz yeni oluşturulmuş olan Harp Meclisinin ilk toplantısında savaşın idaresinden sorumlu üst düzey yetkililer ve bakanlar tarafından ilk defa tartışılmıştı. Mısır ile Süveyş Kanalı konusundaki tedbirlerin tartışıldığı bir anda Deniz Bakanı W.Churchill, bu hedefe varmanın en uygun yolunun Çanakkale Boğazına gerçekleştirilecek bir askeri harekât olduğunu ifade etmişti. Bu resmi bir ağızdan Çanakkale Boğazına gerçekleştirilecek harekâtın ilk sinyali idi. Yine Churchill’e göre bu hareketin hedefini barış şartlarını İstanbul’a dikte ettirmek olarak açıklamış ve buna benzer birkaç proje daha öne sürmüş ancak hiç biri uygun görülmemişti. Lakin Aralık 1914’’ün sonuna doğru durum değişmişti…(82) Birinci bölümde belirttiğimiz gibi Batı Cephesi tam bir kördüğüme dönmüştü, Siperlerinde bu kördüğümü kabul etmek istemeyen savaş kurmayları Batı Cephesinde ki bu ölüm kilidini kırmak için pratik taktiklerin yer aldığı yani fikirler öne sürüyorlardı. Örneğin İngilizlerin meşhur 1915 Gelibolu Askeri Harekâtı’nın altında yatan en mühim sebeplerden biri de bu kilidi kırmaktı. Hem Rusya’ya yardım getirmiş olacaklardı hem de Osmanlı’yı yıkıp önlerini açacaklardı.(83) Bu planı aslında birçok askeri kuralı ihlal ederek hazırlıksız geldikleri 18 Mart Deniz Harekâtında devreye sokmuşlardı ancak sonuç hezimet olmuştu… Şimdi, yeni umut Kara Harekâtı idi…

Çanakkale Kara Harekâtı bir rastlantı olarak Almanların 22 Nisan 1915 de tarihi Ypres kasabasında gaz kullanmasından ve Avrupa Kamuoyunun kimyasal silahların soğuk yüzü ile tam olarak tanışmasından üç gün sonra 25 Nisan 1915 de başlamıştı. Bu beklenen bir gelişme değildi çünkü Batı Cephesinde düşmanlarına ölümlerden ölüm beğendiren Almanların kimyasal gaz teknolojisine hiçbir Avrupa gücü ulaşamıyordu. Olayın şaşkınlığını üzerinden tam atamayan İngiliz İstihbaratı, İttifak Devletlerinin kimyasal gaz sevkıyatı ve hazırlıkları konusunda bilgi toplamaya başlamıştı ki Almanların Türklerin sair cephelerde kullanması için İstanbul’a kimyasal silah sevkıyatında bulunduğu haberi İngiliz Genel Kurmayına ve Kabinesine ivedi bir şekilde gönderilmişti. Olay tam bir bomba etkisi yapmıştı. Osmanlıların Çanakkale de Kimyasal Gaz kullanabilme ihtimalini Gelibolu Harekâtının sonu olarak değerlendiren İngiliz kurmayları oldukça tedirgin olmuştu. (84)

Churchill’in Müthiş Fikri;’’ Türklere Karşı Kimyasal Gaz Kullanalım! ’’
Londra da Amirallik Birinci Lordu olan Winston Churchill, konuyu bambaşka bir boyuta taşıyarak ilk etapta Almanlara karşı kesinlikle bir misillemenin yapılması fikrini öne sürmüştü. O’nu bu denli sivri ve keskin görüşlere iten şey Gelibolu da yaşanacak bir hezimeti siyasi kariyerinin sonu olarak görmesiydi. (85)

Batı Cephesi bir kilidi andırıyordu ve bu kilidi açacak anahtar, Gelibolu da kazanılacak bir zaferdi. Churchill bu anahtarı elde edecek tek şey olarak karşı kimyasal gaz saldırısını görüyordu. Bunun için Çanakkale Boğazında ki İtilaf Devletleri Donanması İkinci Komutanı de Robeck’e ve General Ian Hamilton’a Türklerin büyük ihtimalle kullanacaklarını düşündüğü kimyasal gaz konusunda uyanık olmaları hususunda bir telgraf göndermişti. Mayıs 1915’in ortalarında Churchill’in bu mesajını alan General Hamilton gayet tedirgin olmuştu. Savaş yıllarında işaret parmağını uzattığı yüz binlerce İngiliz askerini etkilemesi ile tanınan Kıtchener’dan bol miktarda gaz maskesi ve en az misilleme yapacak kadar kimyasal silah istemişti ancak bu isteğin altına düştüğü not mühimdi;’’Türklere karşı böyle bir silahı kullanmak gibi bir hataya düşmeyeceğim!’’

İngiliz Savaş kabinesi bu mesaja hemen yanıt vermişti; 50.000 gaz maskesi gönderilmesi kabul edilmiş fakat kimyasal silahları kullanmalarından dolayı İngiliz basını tarafından yerden yere vurulan Alman yönetimine gösterilen tepkilerden dolayı kimyasal silah gönderme fikrine soğuk bakmışlardı. Eğer Almanlar ya da Osmanlılar Çanakkale de böyle bir silahın ilk kez İngilizler tarafından kullanıldığını ortaya koyacak olurlarsa İngiliz ahlaki değerlerinin de sorgulanacağını düşünmüşlerdi. (86)Churchill net ve ısrarcıydı Çanakkale Savaşlarında İtilaf Devletlerine yeniden ve güçlü bir şekilde hücum imkânı vereceğinin düşündüğü bu silahların kullanılmasını açıkça istiyordu. Kıtchener çekingendi ancak Hamilton bu böyle bir silahın kullanılmasının İngilizlerin İslam Dünyasında ki Prestijini sarsacağından dolayı açıkça istememektedir. (87)

Gelibolu’da Kimyasal Gaz Dedikoduları…
Çanakkale Savaşlarının kimyasal boyu İngiliz Bakanlar kurulunda ilk kez 1915 Haziran ayında tartışılmıştı. Bu toplantıdan Çanakkale de bulunan Akdeniz Sefer Kuvvetleri için bir kimyasal saldırı gücü yaratma projesine onay çıkmamasının en mühim nedeni yukarıda söz etiğimiz görüş ayrılıklarıydı.

Ancak Kara Çıkarmalarının ilk aylarında olayın boyutu gelen istihbarat bilgileri ile oldukça değişecekti. Özellikle İngilizlerin müttefiki olan Rus ajanlar ve İngiliz istihbaratının yeni oluşturduğu Akdeniz Şubesi ajanları tarafından gönderilen bilgiler oldukça kaygı vericiydi. İstihbarat Şubelerinin çalışma ofislerine düşen son bilgilere göre Alman Kimyasal Silah uzmanları İstanbul’a gelmiş ve kimyasal savaş hazırlıklarına çoktan başlamışlardı. Hatta Türk Savaş Muhabirlerinin yaptıkları haberlere göre bu uzanmalar kanalıyla İstanbul’a getirilen kimyasal silahlar çoktan Gelibolu Yarımadasına ulaşmıştı bile… (88)

Bu haberler ve söylentiler Mayıs-Haziran-Temmuz 1915 de Avrupa ve Osmanlı basınında çeşitli dedikoduların çıkmasına neden olmuştu. İngilizler Almanların Türklere saldırı için gaz verdiğini iddia ediyor, hatta böyle bir saldırı için faal hazırlıklar bile yapıyordu. (89)

Osmanlı basını ve Osmanlı Devleti de İngilizlerin Çanakkale de kimyasal gaz olarak algıladıkları muhnik (boğucu) gaz kullandığını iddia ediyordu. Bu sadece basına değil devletin resmi yazışmalarına ve politikalarına da yansıyordu.

Mesela; Osmanlı Devleti’nin Atina Büyükelçiliği 21 Haziran 1915 tarihli telgraf ile İtilaf Devletlerinin Çanakkale de boğucu gazlardan (muhnik) oluşan mermiler kullandığı istihbaratını Osmanlı Devleti Dış İşleri Bakanlığına bildirmişti. (90) Osmanlı Basını da sadece Kimyasal Gaz konusunda değil İtilaf Devletlerinin hukuk dışı olarak düşündüğü davranışları konusunda da sıklıkla haber yapıyordu. Örneğin Tanin Gazetesi 13 Ağustos 1915 de İtilaf Devletlerine ait Hava Kuvvetleri tarafından Arıburnu’n da ki Osmanlı Hastanesinin 12 mermi ile bombalanmasını köşesine taşımıştı. (91)

4 Temmuz 1915 tarihli olup Karargâh-ı Umumi İstihbarat Şubesi Müdürü Erkan-ı Harb Binbaşısı Seyfi imzası taşıyan belge de İtilaf Devletlerinin Çanakkale de yeşilimsi renk taşıyan fena kokulu boğucu gazlar kullandığı kamuoyuna duyuruluyordu. (92) Osmanlı Devleti bu tipte raporların çoğalması sonucunda bu olayı Uluslararası arenada protesto etmişti…(93) Ancak bu iddialar İngiltere Savaş Bakanlığı tarafından reddediliyordu.(94)Doğrusu da buydu çünkü Haziran-Temmuz 1915 döneminde İngilizlerin elinde Çanakkale de kullanabilecekleri kimyasal silahlar yoktu...

Bu raporlar tamamen dönemin Osmanlı Savaş Bakanlığının ve toplumunun kimyasal gaz konusunda yeterli bilgiye ve donanıma sahip olmamasından kaynaklanıyordu. Çeşitli resmi belge, rapor, incelemeler ve basında yer alan yazılarda niteliği muhnik gaz (boğucu gaz) olarak belirtilen şey aslında bir kimyasal gaz değildi. Bunlar; düşman bombardımanından sonra patlayıcıların içinde bulunan olağan gazlardı. Sarı ve yeşil renkte olan bu gazlar hava değişim ve dolaşımının az olduğu yerlerde havadan ağır oldukları için yere çöküyor ve siperler ile savaşın cereyan ettiği derin yarık ve vadilerde doğaya temas ederek yapışıyordu. Savaşın cereyan ettiği bazı noktalarda bombardıman ve patlamalar o kadar şiddetli idi ki patlayıcılardan çıkıp sarı ve yeşil renkte olan bu gazlar yoğun olmalarından dolayı içeriklerinde ki sarı ve yeşil dumanlarla çöktükleri yerleri boyayabiliyorlardı. Çanakkale de Kimyasal Gaz kullandığını iddia eden bazı tarihçilerin öne sürdükleri örneklerden biri olan Milli Ajans muhabiri Cemil Hakkı Bey’in 22 Ocak 1916 tarihinde “Savaşın Ardından Çanakkale’den Mektup” başlığıyla kaleme aldığı makalede şu ifadelere yer vermiştir: (95)

“… Bu ateş sahasının ve siperlerimizin çoğunluğunda koyu paslı sarı, yeşilimsi lekelere tesadüf olunuyor… Bunlar düşmanın attığı boğucu gazlı mermilerden meydana gelmiştir. Siper hatlarının gözümle görebildiğim uzun süre de hep ayı lekeler var. Bu boğucu gazlar ihtimal ki havanın cereyanından ziyade lekesinden pek çok insan boğulmamış ise de kustukları ve bayıldıkları olmuştur.

“… İngilizleri medeni harpten uzaklaştıran bu kimyasal gazı kullanmaları belki yaradılış özelliklerinden belki de acizlik neticesidir. İngiliz siperlerinde bu gaz lekelerine hiç tesadüf edilmemesi de bizim medeni harp yaptığımıza tesadüf eder…”

İşte Cemil Hakkı Bey’in ifade ettiği bu sarı ve yeşilimsi renkte ki lekeler bir kimyasal gaz belirtisi değil yukarı da söz ettiğim bombardıman yoğunluğundan dar alanlara çöken dumandan kalan izlerdi. Cemil Hakkı Bey’in yazdığı mektupta yer alan ‘’İngiliz siperlerinde bu gaz lekelerine hiç tesadüf edilmemesi de bizim medeni harp yaptığımıza tesadüf eder…”ifadesi ise gerçekleri yansıtmamaktadır. İngiliz siperlerinde bu lekelerin gözükmemesinin sebebi medeni harp yapılmasından değil Osmanlı’nın ateş gücünün İngilizlerin ateş gücüne göre kıyaslanamayacak derece zayıf olmasından kaynaklanıyordu. Çünkü bu sarı ve yeşilimsi renkte ki lekeler İngilizlerin modern top ve silahları ile patlayıcılardan çıkan dumanlardı…

Kimyasal Gaz mı Gülle Şoku mu?
Bunun yanında yine Çanakkale Savaşlarında Kimyasal Gaz kullanıldığını iddia eden tarihçilerin sığındığı örneklerinden biri de İngiliz Gazeteci Ellis Ashmead Bartlett' in Savaş Notlarında gizlidir; (96)

‘’Yirmi dört saat öncesine kadar düşmanın elinde bulunan derenin bu kısmını görmek üzere yukarı doğru yürüdüğüm zaman muharebenin iz olmak üzere bırakmış olduğu insanın içini sızlatan enkazı gördüm; ötede beride yarısı toprak içine sokulmuş cesetler, alelacele kazılmış mezarlar bazıları kırık ve ekserisi sapasağlam yüzlerce tüfek ve süngü, yüz binlerce atımlık kurşun, siper kazmaya mahsus alet ve edevat, ekmek somunları, askeri eşya, asker mektupları imamlardan birinin vaaz kürsüsü, kaput ve çantalar, battaniye ve çuvallar mutfak edevatı, odun yığınları, cesur askerlerimizin süngü hücumuyla Türklerin içine saldırdığı zaman nasıl bırakılmış ise öylece duruyordu.. Muhtelif yerlerde büyük ateşler yakılmıştı. Etrafta bulunan ve alelacele toplanan Türk cesetleri, bu sıcak iklimde bir an evvel kurtulmak en mühim bir mesele teşkil ettiğinden dolayı " ateşte yakılıyordu" , bunlardan etrafa yayılan çürümüş ceset kokusu hakikaten dayanılmayacak derecede iğrençti. ‘’

’’Derenin bu kısmında atla yürümeye müsait olacak surette iyi yollar yapılmamış olduğundan ve bir de yolumuzun önüne çıkan engeller ile karşıdaki siperlerden atılan kurşunlardan dolayı attan aşağı inmek mecburiyeti vardı. ‘’

‘’Herkes yaya yürüyordu, yeni işgal edilmiş siperleri teftişten dönen tümen kumandanı ile beraberindeki kurmay heyetine tesadüf ettim. Bu yolda yine aynı şekilde bir sel gibi gidip gelen teskerecilere de rastladım ki bunlar son yirmi dört saat zarfında hiç durmadan yaralılarımızı taşımakla meşgul idiler. Hücumumuzun son derecede başarılı olduğu ve düşman siperlerinde canlı bir ferdin kalmadığını bunlar övünerek anlatıyorlardı. Teskereciler yeni hazırlamış olduğumuz ufak bir mezarlığa gömmek üzere maktullerimizi de taşıyorlardı. ‘’

‘’Burası da derenin içi gibi enkaz ve pislik ile doludur, her taraftan dayanılmaz derecede iğrenç bir koku yayılıyor ve milyonlarca sinek sürülerle hücum ediyordu. Bir köşede tüfeklerini dizleri üzerine aykırı koymuş ve birlikte oturmuş yedi Türk vardı. Bunlardan biri, arkadaşının boynuna kolunu dolamış ve yüzüne mütebessimine bakıyordu. İşte bu anda ölüm, bu yedi arkadaşı avlamıştı. Bunların tamamı sanki uyuyor gibi görünüyorlardı çünkü bu yedi Türk askerinden ancak birisinde yara izi gördüm.’’

İngiliz Gazeteci Ellis Ashmead Bartlett' in şehit olan yedi Türk askerinin ancak birisinde yara izi görmesi hadisesini de kimyasal gaz saldırısı olarak yorumlamak Dünya Savaşı tarihini pek bilmemekten kaynaklanmaktadır.

Çünkü Birinci Dünya Savaşında top ateşinin fiziksel hiçbir yaraya yol açmaksızın insan yığınlarını anında öldürdüğü durumlar olmuştur. Yani gözle görülür yaralanma belirtisi taşımayan ölümcül vakalardan söz ediyorum. Bu duruma askeri-tıp literatüründe ‘’gülle şoku’’ismi verilmiştir. Sözüm ona; İngiliz Gazeteci Ellis Ashmead Bartlett' in ‘’Bir kolunu arkadaşının boynuna dolamış, yüzündeki gülümsemeye bakılırsa, ölüm geldiğinde şakalaşıyorlarmış. Şimdi hepsi uykuda gibi; içlerinden yalnızca birinin gözle görünen yarası var.’’ Diye Gelibolu Savaşından anlattığı yukarı da ki elim olayda bir gülle şoku hadisesidir. Çanakkale de meydana gelen müthiş saldırıları ve bu saldırıların meydana getirebileceği feci gürültüyü rabıta ettiğimizde ‘’gülle şoku’’ifadesi gerçek manasında anlaşılabilecektir. (97)

Bu Yazı 103186 kere okunmuştur.


Sayfalar  1 2 3 45 6 7 8 9 10
 

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT