ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Gaz Kullanıldı mı?(yeni)

« Geri   

    Gazın Kullanıldığını İdda eden Yazışmalar     Kimyasal Gazın Kullanılmadığı
 

Kimyasal Gazın Kullanılmadığı

   Paylas


Enver artık son noktayı koymak istiyordu;
—Fakat bu sürgün için emirleri çoktan vermiş bulunuyorum ve onları kesinlikle iptal edemem! Şayet bu emirleri iptal edecek olursam ordu üzerinde ki bütün etkinliğim ve itibarım sarsılır. Benim eşim hizmetçilerini ve hizmetçilerini askeri hizmetten muaf tutmamı istedi benden ve ben bunu reddettim. Sadrazam, kendi sekreteri için muafiyet istedi ve ben Onu da çevirdim. Çünkü onların askeri hizmette kullanılması için gereken emirleri önceden vermiştim. Emirleri asla geri almam! Bu olayda da bildiğimden şaşmayacağım ve emirleri geri almayacağım. Ancak hem bu emirleri uygulayabileceğim hem de koruduğun kişilerin kurtulabileceği bir çözüm önerebilirsen dinlemekten memnuniyet duyacağım… (124)

Morgenthau hemen açık bırakılan bu kapıdan girerek Enver’in fikrini değiştirmeye çalışmıştı;

—Pekâlâ, sanırım böyle bir fikir söyleyebilirim… Fransız ve İngiliz sakinleri sürgüne göndermeden de emirleriniz uygulayabilirsiniz. Şayet sadece birkaç kişi gönderirsiniz,yine de amacınıza ulaşmış olursunuz ve bu birkaç kişi müttefik filosu üzerinde hepsini göndermek kadar güçlü ve caydırıcı bir etki yapar.

Bu teklif üzerine ikilemde bulunduğu gibi bir görüntü çizen Enver, hemen atıldı;

—Kaç tane göndermeme müsaade edeceksin?

Bu soru üzerine Büyükelçi Morgenthau hedefine ulaştığını anlamıştı hemen ekledi;

—Yirmi Fransız ve yirmi İngiliz göndermenizi teklif edecektim…

Enver;

—Elli kişi alayım…

—Pekâlâ, on kişi için tartışmayacağım… Yalnız bir ayrıcalık daha vermelisiniz, gitmek zorunda olan 50 kişiyi ben seçmeliyim.

—Hayır, Sayın Büyükelçi, bugün öğleden sonra benim bir hata yapmamı siz engellediniz, şimdi de sizin bir hata yapmanızı ben engelleyeceğim, şayet gitmek zorunda olan elli kişiyi siz seçerseniz, kolayca elli düşman kazanmış olacaksınız. Bunu yapmanıza müsaade etmenin sizi ağır bir yük altına sokmak olduğunu düşünüyorum. Sizin gerçek bir dostunuz olduğumu size ispat edeceğim. Başka bir teklifte bulunmaz mısınız? (125)

—Niye en genç olanları sürgüne götürmüyorsunuz? Aşırı yorgunluğa en çok onlar dayanır.

—Bu makul ve adilane…

O sırada Babıâli de bulunan Emniyet Müdürü Bedri’ye seslenen Enver, sürgüne gönderilecek Levantenlerin seçilmesini söylemişti. Bu Morgenthau da biraz tedirginliğe yol açmıştı. Çünkü Enver’in fikrinin 3000 Levanten’in gönderilmesi fikrini birden 50 Levanten şeklinde bir değişikliğe uğratmasının Emniyet Müdürü Bedri’nin canını sıkacağına düşünüyordu. Nitekim öyle de olmuştu içeri girdiğinde Enver’in projesi hakkında ki değişikliği öğrenen Bedri, bir sağa bir sola dönerek; (126)

—Hayır, hayır, bu asla olmaz! En genç olanları değil eşraftan olanları istiyorum!’’ dedi…

Ancak Enver, antlaşmaya sadık kalmıştı. Bedri’ye sadece gençlerin götürüleceğini uygun bir şekilde anla

Büyükelçi Morgenthau, kesinlikle Bedri’nin gönlünün alınması gerektiğini düşünüyordu çünkü Bedri’nin bu kızgınlığı ile sürgüne gönderileceklere kötü davranmasından çekiniyordu. O’nu kibarca A.B.D.Büyükelçiliğine hem çay içmeye hem de sürgünün ayrıntılarına konuşmaya davet etmişti. Bu işe yaramıştı çünkü Morgenthau o zaman Bedri’nin hiç olmadığı kadar uysallaştığını görmüştü. Büyükelçiliğe gelindiği zaman O’nu hemen iç odalardan birine görünmemesi için adeta saklayan Morgenthau yine yüzlerce insanı yardım dilemek için kendisini Büyükelçilik binasının içinde bekler halde bulmuştu. Morgenthau, onlara hepsinin veya 3000 kişinin gideceğini değil de sadece 50 kişinin gönderileceğini söylediğini an kendini sevinç gösterilerinin ortasında ve omuzların üzerinde bulmuştu. (127)

Sonra Bedri’nin yanına geçen Morgenthau, onunla sıkı bir pazarlığa oturmuştu. Bedri’nin derdi başkaydı;

—Sürgüne gönderilmesine müsaade edilen kişilerin arasına birkaç önemli kişi alabilir miyim?

—Sana sadece bir kişi vereceğim…

—Üç kişi alamaz mıyım?

—Zaten hepsini elli yaşın altında olanlardan alacaksın!

Ancak bu durum Bedri’nin hiç hoşuna gitmemişti, O,hem elli yaşın altında olup hem de saygınlığı olan pek az insanın bulunduğunu çok iyi biliyordu. O’nun gözleri daha ziyade; o gün Levanten toplumu için önemli isimlerden olan; Bay Weyl, Bay Rey veya Dr.Frew gibi isimlerin sürgüne gönderilmesini istiyordu. Ancak Morgenthau’nun zihninde teslim etmek istediği çok farklı bir isim vardı. Bir Anglikan Rahibi olan Dr.Wigram…

Dr.Wigram, bu topraklarda yaşayan yabancıların içinde ki en seçkin kişilerden biriydi ve tutsaklarla birlikte gitmeyi onları ancak din duygusunun teselli edeceğini bildiği için kendisi gönüllü olarak istemekteydi… Morgenthau, Bedri’ye dönerek;

-Dr.Wigram alabileceğiniz tek önemli kişi…’’ demişti… (128)

Ertesi gün olduğunda takvimler; 6 Mayıs 1915 Perşembe gününü göstermekteydi. Emniyet Müdürü Bedri Bey o kadar konuşmaya ve sürgüne gideceklere akşamdan haber verilerek ertesi sabah saat 06.00 da Gelibolu’ya hareket edecekleri söylenmesine rağmen emniyet görevlileri ile gece yarısı evleri basarak, sürgüne gidecekleri yollara dökmüştü. Bedri sürgüne gidecekleri topladığı limanda onlara Gelibolu üzerinde dolaşan İngiliz uçaklarının Gelibolu’ya bomba yağdırdığını ballandırarak anlatmaktan çekinmiyordu, belki de bir nebze intikam aldığını düşünüyordu ama orada bulunan insanlardan 25 Kişilik İngiliz kökenliler grubundan sadece ikisi İngiltere de doğmuştu, yine 25 kişilik Fransız kökenliler grubundan sadece ikisi Fransa da doğmuştu. (129)

Bu insanların o ülkeler ile tek bağı vatandaşlık bağından başka bir şey değildi..Her biri birkaç kuşaktır Türkiye de yaşıyorlardı..Ancak çok talihsizdiler çünkü o dönemde Osmanlı otoritesinin başında bu ince farkı anlayabilecek liderler yoktu…İttihat ve Terakki zihniyeti Alman uzaktan kumandası altında çok rahat bir şekilde İngiltere ve Fransa’dan intikam almanın yolunu kendi ülkelerinde yaşayan insanlardan çıkarmakta bulabiliyordu…

Canlı kalkan olarak düşünülen rehineler, Çanakkale Kara çıkarmaları başladıktan yaklaşık iki hafta sonra Gelibolu’ya doğru yola çıkmışlardı. Bu huzursuz ve tedirgin edici bir zamanlama idi…

Morgenthau’ya göre Gelibolu da, bizzat kendi götürdüklerinin dışında yatak ve yiyeceği bulunmayan iki ahşap eve yerleştirilen (130) rehinelerin tek sıkıntısı yemek, su veya haşarat olmamıştır. Onlar Gelibolu’ya götürüldükten dört gün sonra 10 Mayıs 1915 de İngilizler balonlar yardımıyla, Maydos (131) Kasabasında bulunan ve Hilal-i Ahmer bayrağı çekilmiş bir hastaneyi bombalamışlar ve bazı yaralı Osmanlı askerlerinin ölümüne sebep olmuşlardı. Bu elim olay Enver’e rapor edildiğinde, O’nun aklına gelen ilk şeylerden biri bu rehineler vasıtası ile intikam almak olmuştu;

—Osmanlı Hastane Gemilerinin veya Hilal-i Ahmer Bayrağı çekilmiş Hastanelerinin tekrar bombalanması durumunda Osmanlı Devleti elinde bulunan sivil veya asker İngiliz esirleri kullanarak feci şekilde karşılık verecektir!’’ (132)

Morgenthau, durumun vahametini iyice anlayınca bu rehineler konusunda tekrar Enver’in kapısını çalmaya devam etmiştir bir defasında 9 Mayıs 1915 deki görüşmelerinde Enver’e Britanya Dış İşleri Bakanı Edward Grey’in bir telgrafını getirmişti; Grey, İngiliz tutsaklara bir zarar görmesi durumunda sorumluluğun Enver ve Bakanlar Kurulunda ki arkadaşları olduğuna dikkat çekiyordu… (133) Morhenthau,Grey’den gelen telgrafı bitirdiğinde Enver’in yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuştu; kontrolünü kaybeden Enver, canlı kalkan olarak düşünülen sivilleri kastederek bağırmaya başlamıştı;

—Onlar, İstanbul’a dönmeyecekler! Onları çürüyünceye kadar Gelibolu da tutacağım! Bana el sürmek isteyen o İngilizleri görmek isterdim…

Morganthau, Enver’i sakinleştirmek için baya bir çaba sarf etmişti, sakinleşmesine rağmen ara ara coşan Enver Morgenthau’ya dönerek;

—Fakat bir daha beni tehdit etmeye kalkışma ‘’diyordu…

Sürgün edilen topluluk tüm bu tartışma ve pazarlıklar sonucunda bir hafta sonra 13 Mayıs 1915 Perşembe günü hiç birinin burnu kanamadan İstanbul’a dönmüşlerdi. Morgenthau bu durumu Türklerin Gelibolu da ki askeri merkezlerini boşaltıp İngilizlerin Gelibolu’ya bombardımanı tamamen kesmeleri olarak açıklıyordu (134) ama Osmanlı Devleti ileri tarihleri 18 Ağustos 1915 günü Gelibolu’nun her türlü bombardımandan uzak tutulması için bilmem kaçıncı defa başvuruda bulunacak ve durumun uluslar arası camiada protesto edilmesini isteyecekti… (135)

Bu Yazı 103187 kere okunmuştur.


Sayfalar  1 2 3 4 5 67 8 9 10
 

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT