ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Gaz Kullanıldı mı?(yeni)

« Geri   

    Gazın Kullanıldığını İdda eden Yazışmalar     Kimyasal Gazın Kullanılmadığı
 

Kimyasal Gazın Kullanılmadığı

   Paylas


İngilizlerin Kimyasal Silahlar Danışmanı Weizmann ve Filistin’e Giden yol…
Dünya Savaşının bilim cephesinde bir başka Yahudi profesör vardı ki, onun kaderi Haber’den çok farklıydı. Çünkü O, çalışmaları sonucunda istediğini almıştı… Evet… Dünya Savaşında kimyasal silahlar konusunda İngiltere’nin eli sihirli kimyageri Haim Weizmann’dan söz ediyorum…

H.Weizmann o dönemde Rus Çarlığına bağlı olan Lehistan da 1874 yılında doğmuştu. (67) Yahudilerin üniversiteye girmesini düzenleyen kota sistemine duyduğu nefret yüzünden 17 yaşındayken Rusya’yı terk etmişti. Almanya’ya giderek Darmstadt ve Berlin Üniversitelerinde kimya bilimi okudu. İsviçrede ki Fribourg Üniversitesinden doktora derecesi aldı.(68)

1904–1906 yılları arasında İngiltere de Manchester Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmıştı. Çok mühim bir kimyasal maddeyi bakteriyel bir değişim sonrasında elde etmeyi başarmıştı. Bu madde asetondu.’’Cordite’’ isimli dumansız barutun üretilmesinde son derce mühim olan bu maddeden sonra İngiliz Ordusu askeri amaçla bu kimyasalı çeşitli silahlarda kullanmaya başlamıştı. (69)

İngiltere ordusu tarafından kullanılan bu medenin iki yararı bulunmaktaydı. Birincisi; bu madde mermileri daha kuvvetli fırlatıyordu, ikincisi de; fırlatma işleminden sonra etrafta duman izi görülmüyordu. Bu sayede bu mermileri düşmana fırlatan top bataryasının yeri düşman tarafından hemen belirlenemiyordu. Weizmann “clostridium acetobutylicum” adı verilen bakteri ile aseton üretme yöntemini normalde 1912 yılında bulmuştu. Ancak, o sıralarda kimse tarafından tanınmıyordu. 1914’de dünyayı mahşere çeviren bir savaşın başlamasının ardından önce Lloyd George ardından da W.Churcill ile tanıştırılmıştı. (70) Artık Haim Weizmann’ın yeni çalışma yeri Kraliyet Donanmasının laboratuarıydı. Çok kısa süre de mucidi olduğu kimyasal madde ile İngiltere’nin savaştaki atış gücüne müthiş bir ivme kazandırmıştı. (71)

Birinci Dünya Savaşının deha kimyagerinin yaptığı bu katkıları İngiltere tarafından karşılıksız bırakılmamıştı…
Her Pesah Bayramında ailenin diğer büyükleri ve on beş çocuğuyla yemek yerken” Este anya aki, a lotro anya en las Tierras”: "…Bu yıl burada gelecek yıl Mukaddes topraklarda…"

Diye konuşup Yahudi geleneklerine son derece bağlı olan Weizmann’ a savaştaki katkılarından dolayı “Dile bizden ne dilersen…” diyen İngiliz yönetimine: Bu kimya bilgininin cevabı “Filistin’in vaat edilmiş topraklarında Yahudilerin yerleşmesine ve bir devlet kurmasına izin verin gönlümden başka bir istek geçmiyor” olmuştu. (72)

Hep anlatılır… İngiliz Parlamentosu’nun girişinde rahatlıkla görülebilecek bir yerde devasa bir levhada şunlar yazılıymış:

“ İngilizlerin ebedi düşmanları da yoktur, İngilizlerin ebedi dostları da yoktur, İngilizlerin ebedi menfaatleri vardır. ‘’İngiliz politikalarını net bir şekilde özetleyen bir ifade bu…

İngiltere’nin çıkarları vardı ve Weizmann’ ın dileği; 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklarasyonun yayınlamasıyla kabul edilmişti… Bitmedi! Aynı zamanda Siyonist örgütlerin başkanı olan Weizman bu dileği gerçekleştiği yani İsrail Devleti kurulduğu zaman İsrail’in ilk Cumhurbaşkanı olmuştu… (73)

16 Kasım 1952 de Weizmann vefat ettiği zaman ise İsrail’in devlet başkanlığı görevi bu defa dünyaca ünlü, Nobel Ödüllü bir fizik profesörüne teklif edilmişti, bu teklifi kibarca reddeden isim Komünist görüşlerinden dolayı bir zamanlar A.B.D de yargılanma aşmasına bile giren dünyaca ünlü bilgin Albert Eınstaın’dı… (74)

Weizmann ailesinin Türklerle ilginç bir münasebeti daha vardı oda Haim Weizmann’ın, Kudüs de Osmanlı Devleti adına istihbarat faaliyetlerinde bulunan kız kardeşi Mina Weizmann’dan (75) kaynaklanıyordu.(76)
Walter Nernst, Tappan, Haber, Weizmann derken dünyaya tehlikeli bir sihir saçan kimyasal silahların ardı arkası kesilmedi ve maalesef kesilmeyecek gibi…

Evet, birinci bölümde Kimyasal silah ve savaşın tanım ve tarif ve çeşitleri ile tarihte ve 1.Dünya Savaşı sürecinde kullanımını anlatmaya çalıştık, peki, tarihin ilk kara-deniz-hava ortak harekâtı olan Gelibolu Muharebelerinde Kimyasal Gaz kullanıldı mı, ana sorumuz bu ve biz şimdi ona yoğunlaşıyoruz…

Son yıllarda her Çanakkale Şehitleri Haftası yaklaştığında (göreceksiniz bu sene de değişmeyecek ) üzerinde en çok şişirme haber yapılan konulardan biri olan bu mesele; bazı yazar ve gazeteciler tarafından 90’lı yıllardan sonra sürekli ısıtılarak gündemimize sokulmaktadır. Kaldı ki bu haberler sadece güya İtilaf Devletlerinin Türklere zehirli gaz atmasıyla da sınırlı değildir. Masa başı senaryolarına göre; Churchill “Türkler insan değildir” diyerek (İngiliz yetkililerin insanlık suçudur) demesine rağmen zehirli gaz attırmıştır. Ancak o gün, rüzgârın farklı yönden esmesiyle Osmanlı güçleri bu gazdan etkilenmemiştir. Sonrasın da Almanlar bize de zehirli gaz vermişler ancak, biz atmamışız, zaten İtilaf Devletleri askerleri de Türkler mert savaşır diye dağıtılan gaz maskelerini bile takmamışlardır…

İddialar bunlar şimdi de gerçekleri görelim…

Neden Dünya Savaşı? Bir Mecburiyet mi Yoksa Asrın Hatası mı?

İki Alman savaş gemisi Goeben ve Breslau, Ağustos 1914 başında Akdeniz’de İngiliz kuvvetleri tarafından takibe alınmıştı. Çanakkale Boğazı’na doğru ilerleyen gemilere Osmanlı tarafı giriş izni vermezse arkadan yetişen İngiliz filosu ile karasularımızda bir deniz savaşı cereyan etmesi içten bile değildi. Arkadan bir yardımda beklenmediğine göre Alman gemilerine iki seçenek kalmıştı; ya teslim olacaklardı ya da imha edileceklerdi… Sıkışan Almanlara 9 Ağustos’ta Said Halim Paşa çok parlak (!) bir çözüm önermişti;Gemiler, Dünya kamuoyuna karşı satın alınmış gibi bir görüntü çizilecek, Almanların eli rahatlatılacak Aynı zamanda İngilizlere sipariş edilip parası ödendiği halde Churchill’in güvenlik şartlarını öne süren bahanesi ile el konulan Sultan Osman ve Reşadiye gemilerinin öcü İngilizlerden alınmış olacaktı…Almanların bu parlak fikri kabul etmesinin sebebi öne sürülen senaryonun Alman Genel Kurmayına ait büyük planın bir parçası olduğundan mı yoksa şartların uygunluğundan mı kaynaklandığını net biçimde öğrenemesek de bildiğimiz Yavuz ve Midilli adını alan gemilerin Osmanlı Deniz Kuvvetlerine dâhil olduğudur.Dâhil olmuştur olmasına ama bahriyemizde bu son model gemileri kullanacak teknik eleman bulunmadığından(!)..Alman mürettebata bir fes giydirilerek şipşak Osmanlı yapılıvermişlerdi.Bunun üzerine Churchill, 1 Eylül’de Türkiye’ye saldırı planlarına başlamak için kabineden yetki aldı. Öncelikli amaç, Çanakkale Boğazı’ndan çıkması durumunda iki geminin batırılmasıydı.(77)

Gemideki Alman mürettebatın varlığı İngilizleri her geçen gün çileden çıkartmıştı. Aslında yapılan bu son hamle Osmanlıların tarafsızlıklarını yitirdikleri anlamına geliyordu. Doğrusu da buydu. İttihatçı grup müttefiklerini çoktan seçmişti ama çaktırmak istemiyorlardı. Sadrazamı devre dışı bırakarak Almanlarla gizlice anlaşan Enver Paşa, inisiyatifi tamamen ele geçirmiş, Liman Von Sanders’e Çanakkale Boğazı’nı kapatma ve mayın döşeme emrini vermişti. İngiltere yine de sabrediyor, savaş açmıyordu. (78)

Öte yandan Almanlar iki savaş gemilerini kaybetmiş ama Osmanlı Devleti’ni savaşa çekmeyi başaramamışlardı. Aslında Enver Paşa ve arkadaşlarının hedefinde, İngiltere değil, Rusya vardı. Bu ezelî düşmanımızı çökertmek ve Alman-Rus savaşının cephesini yaymak için düğmeye basılması gerekiyordu. Peki kim basacaktı düğmeye? Tabiî ki İttihatçıların çılgın ismi… Enver…9 Ekim’de Alman Büyükelçisi Wangenheim’a, savaşa girilmesi hususunda Meclis’in desteğini arkasına aldığı teminatını verirken görüyoruz onu. Ekim ortasında savaşa gireceklerini de ekliyordu sözlerine. Ancak küçük bir ayrıntıda ekliyordu… Ordunun malî desteğe ihtiyacı vardı. Yani Almanlardan kesenin ağzını açmalarını istiyordu. 11 Ekim’de İttihatçı liderler, Enver tarafından ikna edilmiş, 2 milyon altın lira geldiği takdirde Almanların safında savaşa girebilecekleri bildirilmişti. Altınlar gelmiş ama nasıl olmuşsa bu arada Talat Paşa kararından caymıştı. Ancak İngilizler saldırırsa savaşa girecek, aksi takdirde tarafsızlıklarını koruyacaklardı. O durumda bile Enver ve ikna ettiği Cemal Paşalardan başka kimse savaşa girme riskini üstlenmek istemiyordu. Enver Paşa, Almanlar nezdinde itibarını yitirme tehlikesiyle burun buruna gelmişti. Kariyerinin ‘’kader anı’’karşı karşıya kalan Enver, verdiği gizli emirlerle Donanmayı Karadeniz’e çıkarmıştı… Ateş açma emrinin kim tarafından verildiği bugüne kadar çözülememiş olmakla birlikte muhtemelen Souchon’un Almanya’dan aldığı talimat üzerine -Türkleri savaşa girmek mecburiyetinde bırakmak için- 28 Ekim’de Sivastopol ve Odessa limanları bombalandı. Buna cevap olarak Rusya 2 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Ve Çanakkale açıklarında bekleyen İngiliz gemileri ertesi gün Londra’dan bombardımana başlama emrini aldılar. Tarihler 3 Kasım 1914’ü gösteriyordu. (79)Ve Osmanlı artık Birinci Dünya Savaşında taraf olmuştu…

Evet… İçinde; toplamda 80.000’e yakın şehit,100.000’in üzerinde yaralı, gönüllü teslim olanlarla birlikte 20.000’in üzerinde esir verdiğimiz, binlerce askerimizin akıbetinin meçhul olduğu, Çanakkale Savaşlarının da bulunduğu, Birinci Dünya Savaşı denilen kıyamet, ülkeyi virana çevirdikten sonra 2 Kasım 1918 gecesi bir Alman torpidosuna binerek kaçıp giden İttihatçıların şımarık çocuğu Enver’in üstün gayretleri(!) nihayetinde başımıza gelmişti..Ne biz bu savaşa girmeye mecburduk ne de binlerce askerimizi kaybetmeye… Bugün ‘’Biz Savaşmaya Mecbur muyduk’’diye geçmişe sorduğumuzda, maalesef tarihin bize verdiği cevap; Hayır’dır!

Bakmayın siz, ‘’İyi yetişmiş akıllı bir İngiliz centilmeni’’ (80) olan İngiliz Elçi Sir Louis Mallet, İttihat ve Terakki yönetimini defalarca uyarmıştır.Sadece Enver’i de değil savaş yanlısı tüm bakanlara,Osmanlı’nın çok güç durumda bulunduğunu,Balkan Savaşından yeni çıktığını,bu tipte bir savaşı kaldıracak durumunun asla olmadığını yollarını aşındırdığı Bab-ı Ali de gördüğü her yetkiliyi anlatmıştır.Sadece O da değil..Rus Elçisi Giers,Fransız Bompard da aynı şekilde…Hatta burası çok ilginçtir,Ağustos ayının sonlarına doğru Osmanlı’nın savaşı bırakıp tarafsız kalması durumunda;’’İngiltere,Fransa ve Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğunu her türlü saldırıdan koruyacakları’’ güvencesini de vermişlerdi. Ama nafile… Wilhelmstrasse (Alman Dış İşleri ) tarafından, Türkleri pohpohlamak, Almanya adına gözlerini boyamak ve onları büyülemek, böylelikle ufukta Alman Ordusunun üstünlüğü ve teknolojik farkı dışında bir şey görmemelerini sağlamakla görevlendirilen Alman Elçi Wangenheim maalesef tarihini görevini yerine getirmişti; Türkler artık Dünya Savaşında bir taraf teşkil ediyorlardı…(81)

Bu Yazı 103183 kere okunmuştur.


Sayfalar  1 2 34 5 6 7 8 9 10
 

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT