ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Gaz Kullanıldı mı?(yeni)

« Geri   

    Gazın Kullanıldığını İdda eden Yazışmalar     Kimyasal Gazın Kullanılmadığı
 

Kimyasal Gazın Kullanılmadığı

   Paylas


Enver Paşa’nın 3000 Levanten’den Canlı Kalkan Projesi…
Anlayacağınız Gelibolu da kulaktan kulağa dolaşarak çeşitli basın organlarına ve matbuata yansıyan hatta devletin resmi belgelerine bile sıçrayan bu gaz dedikodularının gerçek bir gaz saldırısı ile alakası yoktu…

İşin en ilginç yanı ise Enver’in bu gaz dedikodularını ve İtilaf Devletlerinin çeşitli savaş dışı uygulamalarını bahane ederek yaklaşık iki üç nesildir Osmanlı Devletinde yaşayan 3000 Levanten’den Gelibolu da ‘’ canlı kalkan ‘’ oluşturma teşebbüsüdür…

Enver Paşa, Çanakkale Kara çıkarmalarının başlamasından bir hafta sonra 2 Mayıs 1915 günü, yaverini Fransız ve İngiliz Büyükelçiliklerine önemli bir uyarıyı iletmesi için A.B.D.Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun yanına göndermişti. Enver, göndermiş olduğu mesaj ile Morgenthau’yu İngiliz ve Fransız gemilerinin pervasızca bombardıman yapıp sivil alanları da ateş altına alarak uluslar arası kuralları ihlal ettikleri hususunda uyarıyordu.(98)

Bu hususta ileri tarihlerde ilgili büyükelçiler nezdinde uyarılarda bulunmaktan da çekinmeyecekti.(99)Gönderilen bu önemli mesaja göre; İtilaf Devletleri Ordusu, savunmasız Müslüman köylerini mahvetmekte ve savaşçı olmayan yüzlerce masum insanı öldürmekteydi..(100)

1915 de İstanbul da yaşayan bütün İngiliz ve Fransız vatandaşlarını toplayıp Gelibolu Yarımadasında bombalandığını söylediği savunmasız Müslüman köylerine yerleştirmeyi düşünen Enver, böylece onlara da aynı acıyı yaşatacağına inanıyordu. O’nun düşüncesine göre İngiliz ve Fransız elçiliklerine iletilecek bu tehdit kısa süre de bu şekil de ki ‘’acımasızlıklara’’ ve ‘’rezilliklere’’ son verecekti. Morganthau’ya bu mesajı Londra ve Paris’e iletmesi için Enver tarafından birkaç günlük süre tanınmıştı..(101)

Enver ayrıca ileri tarihlerde İngiliz Hükümeti’nin Osmanlı Devleti’nin hastane gemileri ile asker nakli yaptığı hususunda ki şikâyetlerine de şiddetle karşı çıkacaktı İngiliz denizaltılarınca Osmanlı hastane gemilerine yapılan saldırılar da şehit düşen her yaralı Osmanlı askeri için de bir İngiliz esirin öldürüleceği tehdidini savurmayı da ihmal etmeyecekti.(102)

O Sıralar İstanbul da yaklaşık 3000 İngiliz ve Fransız asıllı insan yaşamaktaydı. Bunları çok büyük bir çoğunluğu Levantenler denilen sınıfı mensuptular. Bu insanların neredeyse hepsi Türkiye de doğmuşlardı ve Aileleri iki veya daha fazla kuşaktan beri bu ülke de ikamet etmekte idiler. İngiliz ve Fransız vatandaşı olduklarını bilmeleri nereyse bu ülkelerle aralarında tek bağı oluşturuyordu. O dönemde Türkiye’nin büyük şehirlerinde ırk olarak İngiliz olup dil olarak Fransızcayı konuşan bu insanların varlığı olağan bir şeydi ve bu insanlar ömürleri boyunca ne Paris’e gitmişlerdi ne de Londra’ya… Tek vatanları vardı; o da Türkiye. Levantenlerin dışında önemli misyoner iş adamları ve misyoner okullarında eğitim veren çok sayıda İngiliz veya Fransız öğretmen de İstanbul da yaşamaktaydı. (103)

Enver, şimdi bütün bu sakinleri yani İngiltere ve Fransa ile doğrudan ilişki de bulunanları bir araya toplayıp onları müttefik filosuna karşı canlı kalkan olarak kullanmayı düşünüyordu. Özellikle Osmanlı Genel Kurmayına İngilizlerin gözetleme yaptıkları balonlarının yardımıyla Maydos (Eceabat) Kasabasında Hilal-i Ahmer bayrağı çekilmiş bir hastaneyi bombaladığı hususunda raporlar gelmesinden hemen sonra hiddetlenen Enver,10 Mayıs 1915 de eğer bir daha Osmanlı’ya ait hastane veya hastane gemisi bombalanırsa sivil veya asker İngiliz esirlerini kullanarak şiddetli bir şekilde misilleme yapacağını açıklayacaktı..Burada belirttiği şiddetli karşılık kafasında tasarladığı ‘’canlı kalkan projesi’’idi… (104) Enver,benzer şekilde ki sert bir uyarıyı 31 Mayıs 1915 dede tekrar edecekti.(105)

A.B.D. Elçisi Morgenthau, Enver’den aldığı bu mesaj sonrasında ilk etapta bu tipte uluslar arası sözleşmelere aykırı savaş ihlallerinin olup olmadığını araştırmıştı. Çünkü Eğer, Çanakkale Savaşında İtilaf Devletleri bu tipte ihlaller yapıyorsa bu biraz da olsa Enver’in canlı kalkan projesine haklılık kazandıracaktı. Ancak Morgenthau bir türlü İngiliz ve Fransızların bu tipte katliamlar yaptığına inanmak istemiyordu. Çünkü daha önce Türk subaylarından bu tipte ihlaller yapıldığı yönünde birçok şikâyet almıştı. Örneğin; Türk Genelkurmayı Askeri Sağlık Personeli Komutanı Süleyman Numan Bey’in yardımcısı Dr.Meyer, bizzat Morgentahau’ya İngiliz filosunun bir Türk hastanesini bombaladığını ve yaklaşık bin hastanın öldüğünü bildirmişti. Ancak A.B.D.Elçisi konuyu tahkik edince olayın aslının bu şekilde olmadığını binanın sadece biraz hasar gördüğünü ve yalnızca bir Türk yaralının öldüğünü öğrenmişti. Şimdi Enver’in bu son şikâyetlerinin aynı şekilde ‘’mesnedi ve dayanağı olmayan ‘’ şikâyetler olduğunu düşünüyordu. (106)

O bu şekilde düşünedursun Osmanlı Genelkurmayına savaş boyunca gelen raporlarda İtilaf Devletlerinin bu tipte ki saldırılarından sıklıkla söz ediliyordu. Daha Kara çıkarmaları başlamadan 5 gün önce 20 Nisan 1915 de askeri amaçla kullanılmayan ve Bolayır da bulunan Şehzade Süleyman Paşa Türbesinin, İngilizlerin Agememnon Zırhlısı tarafından bombalanması şiddetle protesto edilmişti. (107) Mayıs ve Haziran aylarında müttefik uçakları, üzerinde Hilal-i Ahmer işaretleri bulunan Akbaş Tekkesi Hastane ve çadırlarını bombalamış ve müttefik denizaltıları da Marmara Havzasında bulunan yolcu gemilerine saldırmıştı.(108) Yine müttefik denizaltıları Mudanya ve Tekfurdağı’nda ki yolcu gemilerini hedef almaktan çekinmemişti. (109)

Ağustos ayında da Mudanya ve Emirali Adasına yolcu taşıyan kayığın müttefiklerce kurşunlanması ve Arıburnun da bir Türk hastanesinin bombalanması şiddetle protesto edilmişti(110)

Morgenthau, İngiliz ve Fransızların böyle insanlık dışı saldırılar yapmayacağına inandığını hatıralarında belirtse de (111) Enver Paşa’nın 3000 Levanten’den Canlı Kalkan Projesini yaveri vasıtasıyla ona ilettiği gün olan 2 Mayıs 1915 de Osmanlı Devleti, İtilaf Devletlerinin saldırıları sonucu evleri ve eşyaları zarar gören Çanakkale ahalisinin zorunlu ihtiyaçlarını karşılama yönünde karar almıştı..(112) Hatta 16 Mayıs 1915 de İtilaf Devletlerinin bombardımanı sonrasında şehrin üç farklı noktasında çıkan yangınları söndürme konusunda göstermiş oldukları üstün gayretten dolayı Çanakkale Mutasarrıfı Murad Fuad Bey ile Polis Merkezi Memuru Naci Bey’in taltif edilmelerine karar verilmişti. (113)

Enver’in Levanten Projesinden dolayı dehşete kapılan Morgenthau,bu durumu tartışmak için İstanbul da ki Fransız vatandaşlarının en önde geleni olarak tanınan Ernest Weyl ve Büyükelçilik Müsteşarı Hoffman Philip’in yanına gitmişti.Büyükelçi Morgenthau bir süre bu konuyu dostları ile biraz müzakere ettik sonra Babıali’ye giderek Enver’i protesto etmeye karar vermişti,Babıali’ye vardığında Enver,Bakanlar kurulu ile toplantı halindeydi ve az sonra dışarı çıkmıştı.(114)

Ancak Morgenthau bu defa karşısında senli-benli samimi olabildiği sakin Enver’i değil de Müttefiklerin saldırılarından dolayı iyice bunalmış olan bir Enver’i görmüştü…

İngiltere’nin saldırılarını anlattığı bir vakitte iyice hiddetlenen Enver, öfkeli bir şekilde bağırmaya başlamıştı; (115)

Bu korkak İngilizler… Onlar Çanakkale Boğazını geçmek için uzun bir süre çaba sarf ettiler ve biz onlara biraz fazla geldik. Onların ne tür bir intikam almakta olduğunu gör! Bizim toplarımızın onları vuramayacağı uzaklıkta ki bir koyun içine sıvışıyor ve tepelerin üstünden küçük köylerimize ateş ederek zararsız yaşlı adamları, kadınları ve çocukları öldürüyor, hastanelerimizi bombalıyorlar. Onların bunu yapmasına müsaade edeceğimizi zannediyorsun? Söyler misiniz Sayın Büyükelçi; Ne yapabiliriz? Silahlarımız o tepelerin üzerinden onlara ulaşamıyor, bu yüzden onlarla bir savaş içinde hesaplaşmamız mümkün değil eğer bunu yapabilseydik, emin olun onları sürüp boğazın dışına atardık, tıpkı bir ay önce yaptığımız gibi… Bakın Sayın Morgenthau, Osmanlı Devleti’nin bizimkileri bombaladığı gibi tutup İngiltere’nin tahkim edilmemiş kasabalarını bombalamak için İngiltere’ye göndereceği bir filosu yok! Bundan dolayı bulabildiğimiz bütün İngiliz ve Fransızları Gelibolu’ya sürmeye karar verdik ki bizim insanlarımızı öldürdükleri gibi kendi insanlarını öldürsünler…

Morgenthau, Enver’i sakin bir şekilde dinledikten sonra; (116)

Doğrudur, şartlar sizin ifade ettiğiniz biçimde, bunun için kızmak konusunda haklısınız. Ancak bazı konularda hatalısınız. Siz Müttefikleri işlemedikleri suçlardan dolayı suçluyorsunuz. Gelelim şu şimdiye kadar tasarladığınız en barbarca şey olan İngiliz ve Fransız vatandaşlarının canlı kalkan olarak Gelibolu’ya sürülmesi projesine, bence Müttefik ordularının, Gelibolu gibi sivillerin yaşadığını iddia ettiğiniz ama aslında askeri bir karargâh gibi kullandığınız bir şehri bombalamaya tamamen hakları var!

Ancak Morgenthau’nun söyledikleri Enver’i etkilememişti. Büyükelçi, bu durumun tamamen Enver ve çalışma arkadaşlarının yapılan çıkarmalarından kaynaklanan bir kızgınlığı olarak değerlendiriyordu. Bu konuşmanın sonucunda Morgenthau sadece bir tane ama çok mühim bir taviz koparabilmişti. Enver -Morganthau görüşmesi 2 Mayıs 1915 de Pazar günü yapılmıştı ve Enver İngiliz ve Fransız vatandaşlarının Gelibolu’ya sürgün edilme işini 6 Mayıs 1915 Perşembe gününe kadar ertelemeyi, kadın ve çocukları bu emrin dışında tutmayı, Amerikan kurumlarıyla o esnada ilişkisi bulunan hiçbir İngiliz ve Fransız vatandaşını Gelibolu’ya göndermemeyi kabul etmişti. Ardından da sert bir şekilde eklemeyi unutmamıştı; (117)

Bunların dışında herkes gidecek Sayın Büyükelçi! Dahası, Çanakkale Boğazına göndereceğimiz deniz vasıtalarını Marmara da ki düşman denizaltılarına torpilletmek niyetinde değiliz. İleri de oraya göndereceğimiz her gemiye kendi askerimiz için bir koruma önlemi olarak birkaç İngiliz ve Fransız vatandaşı koyacağız!

Morgenthau, A.B.D. Büyükelçilik binası döndüğü zaman, planlanan bu sürgün olayının kamuoyunca da duyulduğunu öğrenmişti. Bu olayın duyulması İstanbul da ki İngiliz ve Fransız vatandaşları arasında büyük bir üzüntüye sebep olmuştu. Adeta bir cinnet geçiren insan seli A.B.D. Büyükelçiliğine akın etmişti, hemen hemen herkes Büyükelçi’den Gelibolu’ya sürgün gitmeme konusunda bir ayrıcalık bekliyordu. Kimisi oğlunu kurtarma derdindeydi, kimisi babasını veya eşini… Morgentahau bu manzarayı gördüğü anda ilk etapta bir protesto eylemi olarak istifa etmeyi düşünmüştü, aklından çok uç düşünceler geçmekteydi bir ara A.B.D. olarak Türkleri savaş ilanı ile tehdit etmeyi bile düşünmüştü. Ertesi gün (3 Mayıs 1915 Pazartesi günü ) Osmanlı Devleti İstanbul Emniyet Müdürü Bedri bazı Levantenleri tutuklamaya bile başlamıştı. Morgenthau mutlaka bir şeyler yapmalıydı. Sabah saatlerinde büyükelçiliğe gelen bir Alman’ın söyledikleri yeni bir fikir ve çıkış yolu olarak görülebilirdi. (118)

Alman ziyaretçiye göre eğer Enver bu planı uygularsa Almanların itibarı bundan büyük bir zarar görebilirdi. Dünya kamuoyu bu planın, Almanların fikri olmadığı hususunda belki ikna edilebilirdi. Yine bu Alman ziyaretçiye göre A.B.D. Büyükelçisi Morgenthau mutlaka Alman Elçisi Wangenheim ve Avusturya Elçisi Pallavicini’nin yardımlarını istemeliydi.(119) Morgenthau da öyle yapmıştı ama hiçbir netice elde edemedi.(120) Ama bu konuda gönüllü olarak Morgentahu’ya gönüllü olarak yardım edecek kor diplomatlığın bir üyesi vardı. Bu kişi; Bulgaristan Elçisi Koloucheff’di… O,Morgenthau gibi Levantenlerin canlı kalkan olarak kullanılması durumunu Sadrazam’a protesto çekerek durdurabileceğini düşünmüyordu. Osmanlı da ki otoritenin kaynağını çok iyi biliyordu; Enver… Tam bu dönem de Koloucheff çok mühim bir kişilikti, çünkü Bulgaristan o sırada tarafsızdı ve her iki blokta onları yanına çekmek için çeşitli çabalar sarf ediyordu. Bu arada Emniyet Müdürü Bedri bazı Levantenleri tutuklamaya bile başlamıştı. Sürgün 6 Mayıs 1915 Perşembe günü gerçekleşecek şekilde tasarlanmıştı. Tasarlanan sürgüne bir gün kala Çarşamba günü heyecan kontrol edilmez bir aşamaya gelmişti. A.B.D.Elçiliğinin içi Morgenthau’dan yardım dilenen insanlar ile dolmuştu. Gördüğü manzara karşısında çok etkilenen büyükelçi direk telefona sarılarak Enver’i aramıştı ve bir görüşme talep etti. Enver, büyükelçiyi ancak Perşembe günü kabul edeceğini söylediğinde Perşembe günü sürgünün gerçekleşeceğini düşünen büyükelçi ‘’hayır’’diye cevap vermişti; (121)

—Sizi bugün öğleden sonra görmek görmem gerekiyor.

Enver, çeşitli bahaneler öne sürerek bu görüşmeyi gerçekleştirmek istemiyordu, o gün için bütün randevularının dolu olduğunu ifade etmişti. Ayrıca;

—Beni eğer Levantenler konusunda görmek istiyorsanız kendinizi boşuna yormayın, Onların hepsinin bu geceye kadar toplanması ve yarın sabaha kadar gemilere bindirilmesi için emniyet müdürlüğüne gerekli emirler verildi…


Morgenthau, ısrarcıydı o gün öğlen sonra mutlaka görüşmeleri gerektiğini söylemişti. Ancak Enver bu randevudan kurtulmak için çaba sarf ediyordu;

—Zamanım tamamen dolu, Bakanlar Kurulu saat dörtte toplanmaya başlıyor ve bu çok önemli bir toplantı Bu toplantıya mutlaka katılmak zorundayım.

Morgenthau Büyükelçiliği yardım dilenmeye akan kalabalığın verdiği bir cesaretle o güne kadar görülmemiş bir davranışta bulunarak;

—Benden bir görüşme esirgenemez! Saat dörtte bakanlar kurulu salonuna geleceğim. Eğer o zamanda beni konuk etmeyi reddederseniz, kurul salonuna girmek ve konuyu bütün bir bakanlar kurulu ile tartışmak için ısrarcı olacağım. Türkiye Bakanlar Kurulu’nun A.B.D.Büyükelçisini kabul etmeyi reddedip etmeyeceğini öğrenmenin merakı içindeyim!

Enver oldukça şaşırmıştı… Hiç böyle bir davranış bekliyordu, kısık bir ses tonu ile

—Şayet 15.30 da Babıâli de benimle buluşacak olursanız, sizi görmek için bir ayarlama yapacağım… (122)

Morgenthau, öğleden sonra Babıâli’ye vardığında Bulgar Elçisi Koloucheff’in Enver’le uzatılmış bir görüşme yaptığını öğrenmişti. Bu iki adamın içeri de ne tartıştıkları bildiği için beklemeye başlamıştı. Kısa bir beklemeden sonra Bulgar Elçisi dışarı çıkmıştı, yüzü gergin ve tedirgindi;

—Durum tamamen ümitsiz, Hiçbir şey Enver’i etkileyemez, Bu sürgün’ün gerçekleştirilmesi konusunda kesin kararlı. Sana şans dileyeceğim Sayın Morgenthau çünkü hiç şansınız yok! (123)

Ancak Enver kadar Büyükelçi Morgenthau da kararlıydı. Beklemeden içeri daldı. Enver’le yaklaşık bir saat boyunca yabancıların akıbetini tartışmıştı. Ancak Enver o gün en kibar fakat en tavizsiz bir ruh hali sergiliyordu. Zaten Büyükelçi söze başlar başlamaz Enver hemen önüne geçerek, konuşmanın yararsız olduğunu ve bu konunun kapandığını belirtmişti. Bunun üzerine Morgenthau, Türkiye’nin bu savaş anında düşmanlarına karşı muamelesinin dış dünya tarafından dikkatle izlendiğini ifade etmişti;

—Osmanlı’nın savaş esnasında yabancılara davranma konusunda ki sicili bugün savaşın içinde olan diğer devletlere göre çok daha iyi. Onları toplama kamplarına yerleştirmeyin burada kalmalarına müsaade edin, Almanların başka türlü davranmanız konusunda ki baskılarına rağmen daha önce buna direndiniz, bence şimdi de bunu yapın. Şimdiye kadar koruduğunuz temiz savaş sicilinizi neden böyle bir proje ile mahvediyorsunuz ki?
Ancak Enver, müttefik filolarının sivillere yaptığı katliamları öne sürerek Osmanlı Genel Kurmayına gelen feci raporlar söz etmişti, Morgenthau asla İngiliz ve Fransızların bu tipte saldırılar yaptığına inanmıyordu ama bu konuşma da Enver’i müttefiklerin bu tipte saldırılar yapmadığına ve yaptıkları saldırıların da hukuk dışı olmadığına inandıracağına inanmıyordu. Ayrıca Enver, müttefikleri bu konuda defalarca uyardıklarını ama müttefiklerin bu gibi saldırılara devam ettiğini söylemişti. Morgenthau, Enver’i kararından caydırmak için karalıydı. Konuya tekrar bir giriş yapmak bir hamle daha yaptı;

—Ben size daha önce hiç diplomatik olarak sizin başınıza ağrıtacak bir tavsiyede bulundum mu? Yanlış hatırlamıyorsam benim tekliflerimi dikkate almanızdan dolayı hiçbir şekilde hata yapmadınız!

—Hayır, bu tavsiyelerinizden dolayı üzücü hiçbir durumla karşılaşmadık…

—Çok iyi, o zaman bu tavsiyeme de kulak verin, bu durumda da kısa süre de hata yaptığınız anlayacaksınız. Benim samimi görüşüme göre Bakanlar Kurulu eğer sürgün kararını onaylarsa çok büyük bir hataya imza atmış olacaktır.

Bu Yazı 103181 kere okunmuştur.


Sayfalar  1 2 3 4 56 7 8 9 10
 

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT