ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Cephede Koşullar (yeni)

« Geri   

    Askerlerin Sosyal İhtiyaçlarının Temini     Bitler
    Cephede Askerin Maneviyatı     Dinlenme ve Eğlence
    Hastalıklar     Sinekler
    Siperde Koşullar     Siperde Koşullar
    Su Sorunu     Yaralı ve Ölüler
    Yiyecek
 

Sinekler

   Paylas

Askerlerin haki üniformaları koşullara ancak beklenebildiği kadar dayanıyordu. Her türlü temizlik kavramı terk edilmek zorunda kaldığından üniformalar genelde pis ve paramparçaydı. Birçok kişi üniformalarını oldukça kısaltılmış çeşitlerini giyiyorlardı. Joe Murray ile Hood Taburu’ndan pek çok kişi daha Mısır’dan ayrılmadan pantolon parçalarını kesmişlerdi:

Hava çok sıcak olduğundan kalın üniformalarımızın parçalarını diz hizasından kesmemize izin verdiler. Eğlenceyi görecektin. Makasımız yok sadece bir çakımız vardı. Bir parçayı kestikten sonra pantolonu giyip ölçüyorduk. Mükemmel olmuş diyorduk. Ama öteki parçayı kesince biraz kısa kalıyordu, bunun üzerine diğerinden bir parça daha kesiyorduk ve sonunda nerdeyse pantolon diye bir şey kalmıyordu! Pantolonları yere sermiştik ve tabii bu arada yarı çıplaktık. İnsanlar bizi görünce kahkahalarla gülüyorlardı. Herhalde Allah’a dua ettiğimizi falan sanıyorlardı. (Deniz eri Joe Murray)

Gelibolu, yaz ortalarında bir toz kazanına döndüğünden askerin giydiği her şey çamur kaplıydı:

Kamptaki toz müthişti. İnsanın elbiselerine giriyor, gözlerini, burnunu ve boğazını yakıyor. İki kere yıkandım ama toz insanı denize kadar izliyor ve çıkarken ıslak derine yapışıyor. Bunun nedeni sert rüzgar ve bir de W Kumsalı çevresinde bitki diye hiçbir şey bırakmamış olmamız. (Er Denis Buxton)

Bir asker alay ederek şöyle diyor: “Maşrapanın dibindeki o tortu şeker mi? Hayır… Siperin üzerinden esen toz toprak. Biraz su at içine, salla ve boşalt. Maşrapadan dökülenlerin bir kısmının bir iki ay önce kemikleri örtmüş olması çok mümkün”

Bit ve genel pislik sinekler karşısında önemsizdi:

En büyük bela sineklerdi. Milyonlarca sinek vardı. Siperin bir yanı kara bir kütleyle kaplıydı. Açtığın her şer, örneğin bir teneke et, bir anda sineklerle örtülürdü. Bir kutu reçel bulacak kadar talihliysen açtığında önce sinekler dalardı içine. Sinekler ağzının çevresinde, yaralarının, çıbanlarının üzerindeydiler. Vücudunun bir yerini açtığında hemen sineklerle kaplanırdı. Bu gerçek bir lanetti. (Er Harold Broughton)

Askerler mektuplarında durumu anlatmaya çalışıyorlardı:

Gulliver’ı Lilliput’lular tarafından bağlı olarak düşün; kendimi onun kadar çaresiz hissediyorum işte. Bu karanlık cinleri kara bulutlar halinde insanın üzerine çöküyorlar ve çılgına çeviriyorlar. Geceleri uyuyamıyoruz. Uyumayı unuttum diyebilirim. İnsan gündüz vakti, gözünü kapatmak istediğinde o korkunç kara bulut, vızıldayan kanatları, yapışkan ayakları ve pislikle kaplı hortumlarıyla insanı çıldırtmanın eşiğine getiriyor. (Binbaşı Claude Foster)

Alaycı olanlar durumun temelinde varolan olasılıklar üzerinde düşünüyorlardı. “Rüzgar yok ve dünden 30 milyar daha fazla sinek var. Herhalde azami bir sinek sayısına izin veriliyor olmalı, aksi takdirde her biri dakikada şu kadar bin yumurta yapacağına göre ne olacağını aklım kesmiyor.” Yazın bir anlık bir duraklama bile yoktu. Geceleri başka şeyler saha iyiyse de, sineklerden bir örtüyle kaplanırdı. Biri ziyarete geldiğinde, ‘Tanrı aşkına başını çarpma yoksa hepsi aşağı iner,’ derdik. Battaniyeye dokunduğun anda o kara sinekten örtü üzerine çullanırdı.”

Sineklerle çürüme arasındaki ilişki çok açıkça görülüyordu. “Hemen önümde bir grup Türk ölüsü yatıyordu. Hepsinin başlarının geri yatmış ve ağızlarının açık olduğuna dikkat ettim. Açık ağızlardan içeri sinekler doluyor, sonra da oradan çıkıp bize geliyorlardı” Sinekler, askerlerin yemeklerinden önce sadece cesetleri ziyaret ediyor değillerdi. Sinek için cazip bir nokta da tuvaletlerdi.”Milyonlarca sinek tuvaletleri avlanma alanı olarak seçmişlerdi. Onları dışkımızla birlikte kumun altına gömmek bize sonsuz zevk verdiğinden milyonlarcası da öyle geberirlerdi.” Sineklerin mikrop bulaştırdığı yiyecekleri yemek, dizanteri gibi hastalık riskini göze almaktı, ama bunun alternatifi ise yemek yememekti. “Reçelli ekmek yiyorsan sinekler, ağzına yaklaşıncaya kadar lokmanın üzerindeydi. Ekmeği atamazdın, attığın takdirde yiyecek lokma bulamazdın, öyle yemek zorundaydın.”

Askerler sineklerden korunmaya çalışıyorlardı ama başarılı olamıyorlardı.

“Bir elinle yemek yerken ötekini hiç durmadan sallamak zorundaydın.” Ancak sinek o kadar çok, el o kadar azken bu umutsuz bir savaştı. “Pat! Ezerdin hepsini. Ama bu bir ıslaklık yaratırdı ve birkaç saniye sonra iki misli saldırı başlardı. Sineklerden kurtulmak olanaksızdı.” Bazıları kitle halinde öldürmeye başvururlardı: “Bir kutunun üzerine şeker serper ve sonra sinekleri kendi yaptığım raketle öldürürdüm. Ancak bu işi yorulana kadar tekrarladığım halde hiçbir yararı olmazdı.” Başka çözümlerde aranıyordu. “Başımıza geçirmek için sinek tornaları dağıtılmıştı. Peksimetini ve reçelini bunun içine sokup altından kapatırdın. Sonra sadece seslerini duyduğun sineklerin eşliğinde yemeğini yerdin. Ama torbanın dışındaki sinekler yüzünden çevreni göremezdin” Oyalama taktikleri de geliştirilmiş: “Biz onları bizden uzaklaştırmak için bir kase reçel koyardı, hepsi oraya uçarlardı.” Yetenekli bir genç ise kaleminin lanet sinekten daha güçlü olduğunu kanıtlayama çalışmıştı.

Bir zamanlar biri dedi ki: Niçin
Bu sineğin ısırığına katlanayım?
Tamam, onun da yemesi gerek,
Kabul ediyorum.
Ama gitsin Jerrold’ ı yesin, beni değil.

(asteğmen A. P. Herbert)

Herbert’ın kurban olmasını istediği kişi Hawke Taburu’nda Üsteğmen Douglas Jerrold savaştan sağ çıkıp Kraliyer Deniz Tümeni!nin tarihini yazacaktı. Sinekler ise kasım sonlarındaki büyük fırtınaya kadar devam edeceklerdi.

Gelibolu’da asker tuvaletleri ilkeldi ve geleneksel tuvalet hikayeleri İngiliz mizah anlayışında her zaman bir çekiciliğe sahiptir. “Kovalarımız vardı. Sağlık koruma ekipleri bunları herhangi bir yere boşaltırdı. Biri siperin öteki yanına boşaltmıştı ve siperin öteki yanında bir subayın yattığı bir başka siper vardı ve subay tepeden aşağı pisliğe bulanmıştı. Alayda büyük şaka konusu olmuştu bu” Talihsizleri bekleyen başka felaketler de vardı:

Tuvalet iki metre derinliğinde ve bir metre genişliğinde bir hendekti. Üç metre kadar da uzunluğu vardı. Oturma yeri her uçta toprağa yere X biçiminde çakılmış iki kazığın ortasına uzatılmış bir kalastı. Herkesin önünde onun üzerine otururdunuz. Tabii ortalıkta kadın filan olmadığından buna aldıran kimse yoktu. Bir keresinde müthiş bir çığlık işittim, kalas kırılmış ve oturan dört kişi pisliğin içine düşmüşlerdi. Onları oradan, uzattıkları tüfeklerle çektiler. Dördü de çamura bulanmış tavşanlar gibi çıktılar çukurdan. Yakınlardaki bir çavuş “Hemen gidip denize girin” dedi. Kimse yanlarına yaklaşmak istemediğinden denize girip yıkanmak zorunda kaldılar. (Er Harry Baker)


Bu Yazı 9919 kere okunmuştur.


Sayfalar 1
 

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT