ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Cephede Koşullar (yeni)

« Geri   

    Askerlerin Sosyal İhtiyaçlarının Temini     Bitler
    Cephede Askerin Maneviyatı     Dinlenme ve Eğlence
    Hastalıklar     Sinekler
    Siperde Koşullar     Siperde Koşullar
    Su Sorunu     Yaralı ve Ölüler
    Yiyecek
 

Yiyecek

   Paylas


Yiyecek stokları cepheye katırlarla götürüldü -ki, ateş altında kaldıklarından bu tehlikeli bir işti. Türkler ikmal malzemesi geleceğini bilirlerdi ve İngilizler' in kullanabilecekleri yollar sınırlıydı. Katırcılar malzemeyi alay levazımına teslim ederlerdi.


Bir çalılık altına üçer metrelik iki büyük çukur kazıp görülmemeleri için üzerlerini battaniyelerle örttük. Ben ve üç dört kişilik nöbetçi grubum gündüzleri uyurduk. Hava karardığı anda arabalarıyla yiyecek getiren Hintli katırcıların çıngıraklarını duyardık.Malzemeyi yığın halinde teslim edip giderlerdi. Gün ağarmadan alay bunları cepheye taşımak için yirmi kişi gönderirdi. Her şey gizliliğe bağlıydı, gün ışığında hiçbir şey yapılamazdı. Bu üç dört hafta devam etti. Sonra bir gece akmaya gelmediler. “Eh, bir dahaki sefere iki misli alırsınız.” Diyerek yatıp uyuduk. Gündüz olunca battaniyemizin kenarını kaldırıp dışarı baktık. Otuz kadar erin tayınları almak için dışarıda beklediğini görünce dehşete kapıldık. Hemen “Çabuk saklanın!” diye bağırdık. Ama geç kalmıştık. Düşman ateşe başlamıştı. Bir kısmı yaralanıp götürüldüler, ben bile bacağımdan önemsiz bir yara aldım. Ama artık Türkler olayı öğrendiği için bu iş de sona ermişti. Bir astsubay yanlışlıkla askeri gece göndermeyi unutmuştu. Eğer yola bir saat önce çıkmış olsalardı tayınları alıp birliklerine dönebileceklerdi.
(Onbaşı Arthur Hemsley)


Cephedeki askerler bu sorunlar sonucunda kuramsal olarak hakları olan tayınları her zaman alamıyorlardı. Stoklar hemen her aşamada daha cazip şeylerin çalınmasıyla azalmaktaydı. “Kimi zaman altı kişiye üç somun alırdık. Çavuş birini kendine saklardı. Adam başına yarım somun düştüğünü bildiğimizden ilk seferinde buna çok şaşırdık. Ama itiraz edemezdin. Kime edecektin ki? Yanında bir astsubay olmadan subayın yanına gidemezdin ve o da birliğimizin tek astsubayıydı.” Cephedeki askerlere sıcak yemek çıkarmak için bir mutfak kurmanın güçlüğü bunlara ancak sığır kavurma, peksimet, ekmek, reçel, jambon, peynir, çay ve şeker verilebilmesi demekti.

İngiliz ordusunun hangi iklimde olursa olsun değişmez besin maddesi konserve ettir. Ama bu sıcak güneş altında yemek için pek uygun değildi. “Müthiş iştah kaçırıcı. Gölgede otuz derecede et, tenekeden çıkardığın anda eriyor.” Peksimetler genelde dört köşe olup köpek peksimetlerini andırırlardı ve tek ortak özellikleri bu değildi. “Çok sert peksimetler –yedi dişimi kırdım orada.” Hemen hemen herkes bunlardan nefret ederdi, ama ondan daha çok nefret ettikleri şey reçeldi. “Teneke kutular içinde hep kayısı reçeli gelirdi, öyle ki artık görmek bile istemezdik. Açılmamış tenekelerden siperlere eşik yapardık.” Siperde çay demlemek de başlı başına karmaşık bir işti:


Çay ve şeker bir torbada karışık olarak gelirdi, teneke kutularımız vardı ama sahra mutfağımız olmadığından kendi çayımızı kendimiz yapardık. Çay ve şekeri bir tenekeye koyup bir ateş yakardın. Ateş için yalnız fundalık vardı. Bir parça tutuşturduktan sonra üfler dururdun, ateşi yakayım diye üfleye üfleye canın çıkardı. İlk ay içinde sadece bir kere doğru dürüst bir çay yapabilmiştik.
(Deniz eri Joe Murray)

Tayınların en büyük sorunu tekdüzeliğiydi. “İyi bir aşçı, sığır etini ne yediğini bilemeyeceğin şekilde pişirendi.” Bu temel maddelerden yeni bir şey yapmak için hayal gücü gerekliydi:


Gelibolu Pudingi katı peksimetlerden bir değişiklik olarak yaratılmıştı. Bunlardan iki üçünü düz bir taşın üstünde küreklerimizle ezerek un haline getirirdik. Eğer talihli olup da suyumuz varsa bundan kriket topu büyüklüğünde bir hamur yapardık. Sonra bu topu temiz veya kullanılmış mendillerimize sarar ve biraz suyla yemek taslarımıza koyardık. Sonra küçük bir ateş yakıp kaynatırdık. Tabii mendilin rengi hamura geçerdi ama bu da tatlıya bir Noel havası verirdi. Piştiğine kanaat getirince bu berbat şeyi yerdik! Berbattı ama bir değişiklik olurdu.
(Er Harold Thomas)


Bu Yazı 25766 kere okunmuştur.


Sayfalar  12 3 4
 

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Cephede Yemek

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Erzak Taşıyan İngiliz Askerleri

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Erzak Deposu

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT